Duygular… Hepimiz ihtiyaçlarımızı, hedeflerimizi, isteklerimizi ve çevremizle olan ilişkilerimizi duygularımız çerçevesinde ifade ederiz. Hayatımızın her anında minik bir parça bile olsa duygularımız bir şekilde kendine yer bulmaktadır. Bu duyguların hiçbiri tesadüf olarak ortaya çıkmaz. Hepsinin bir amacı ve nedeni vardır. Hem hayatta kalabilmemiz için bir motivasyon kaynağı olarak, hem de varoluş düzeyimizi yükseltip kaliteli bir yaşam sürebilmemiz için duygulara ihtiyacımız vardır. Duygularımız davranışlarımızın belirlenmesinde, karar vermemizde, önemli anlarımızın hafızamızda saklanmasında ve kişiler arası ilişkilerimizi devam ettirebilmemizde gereklidir. Peki hayatımızda bu kadar önemli bir değere sahip olan duygularımızı hiç bastırmamız gerekti mi? Duygularınızın üzerini kapattığınız zamanlar oldu mu? Bu yazımızda duygularımızın üstünü neden kapattığımız hakkında konuşacağız.
Hayatın yoğunluğu ve stresi içinde birçok şeyi göz ardı edebildiğimiz gibi bazı zamanlar duygularımızı da göz ardı ettiğimiz olmuştur. Bazen dinlemek istemediğimiz için bazen ise dinlediğimiz zaman hayatımıza entegre etmemiz zor olduğu için bu duyguların üzerini kapatırız. Çoğu zaman hayatımızı kolaylaştıran ve zor anlarda bize yardım eden duygularımız üzerini kapattığımızda gün geçtikçe yaşam kalitemizi bozan durumlar haline gelebilmektedir. Bu gibi durumların ortaya çıkmasında bazı toplumsal ve psikolojik sebepleri gözlemleyebiliriz. Hadi biraz bu sebeplere odaklanalım.
Öncelikle kültürümüzde sosyal destek ve toplumsal kabul isteğinin her bireyin içinde az çok olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu sosyal destek ve toplumsal kabul isteğini kişi fazla önemsediği zaman bir şekilde davranışlarını ve duygularını kısıtlama durumunda kalmaktadır. Hatta bazen doğrudan katılmadığımız duygu ve düşünce kalıplarını bile hayatımızın merkezine koyabiliyoruz. Sonuç olarak adeta kendi duygularımızın üstünü örtüyor ve kabul görmek için çoğunluğa ayak uydurmuş oluyoruz. Yani duygularımızın üstünü örtme isteğimizin sebeplerinden biri kabul görme isteğimizdir diyebiliriz.
Gelelim bir diğer sebebe. Bir önceki sebepte toplumsal durumlardan bahsetmiştik. Peki ya bireysel sebepler… Kişiler deneyimlerine göre hayatlarını şekillendirirler. Sorunları görünür kılmakta zorlanmak duygularımızın üstünü örtmemize sebep olur. Bu konuda savunma mekanizması dediğimiz kavramı anlamamız gerekir. Bastırma savunma mekanizması, kişinin rahatsız edici bulduğu duygu, düşünce ve anıları bilinç dışına itmesi anlamına gelmektedir. Bireyler bu mekanizma aracılığıyla duyguları arasında mesafeler oluşturur. Bunun sonucunda da duygularının üzerlerini örtmüş olurlar. Yani farklı sebeplere dayanarak üzerini kapatmış olduğumuz duygular zamanla bizi kendi içimize hapsedecektir. Üzerini kapatmak yerine o an veya gereken en mantıklı zamanda bu duyguları açığa çıkarmak, bu duyguları anlamlandırmaya çalışmak kişi için yapılabilecek en mantıklı davranıştır. Buradan yola çıkarak zaman zaman canımızın yanmasına izin vermemizin uzun vadede bizi güçlendireceğini söyleyebilmekteyiz.