Makalelerimiz

HANGİ TERAPİ?

Öncelikle okurlara Merhabalar; 
 
Bugün bloğumda değinmek istediğim konu aslında biraz daha hepimizin zihninde soru işaretlerine yol açan psikoterapi ve ekol konusu. Bir önceki yazımızda hocalarımızdan bir tanesi aslında niçin terapi almalıyız isimli bir yazı yazmıştı ben de bu yazımda ekoller ve ekollerin genel kapsamlarından biraz bahsetmek istiyorum. İlk olarak bahsetmek istediğim ekol;
 
 Bilişsel Davranışçı Terapi yani kısa adıyla BDT;
 
Bilişsel davranışçı terapiden bahsederken biraz Bilişsel Davranışçı Terapinin geçmişine bakmak elzemdir. Aslında düşüncenin insan yaşamındaki önemi ve belirleyici özelliği milattan önce 400'lü yıllarda tabii ki vurgulanmıştır ancak sistematik olarak ele alınması Albert Elis ve Aaron T. Beck döneminde başlamıştır. Albert Elis kurucusu olduğu Düşünsel Duygulanımcı terapi de psikolojik sorunların bireyin akılcı ve gerçeğe uygun olmayan inançlardan kaynaklandığını savunmuştur sonrasında ise Beck'in geliştirdiği bilişsel terapi ile düşüncenin ruhsal problemlerdeki merkezi konumuna gelmiştir. Psikoterapi de düşünceye önem vermek Xenon tarafında stoacılık kavramı ile başlamaktadır ancak şunu da söyleyebilirsiniz bu kadar geriye gitmemize gerek var mıdır bu noktada?
 
Stocacılığın önemi düşünceye verdiği önemden kaynaklanmaktadır tabii ki bdt'yi anlayabilmek için günümüz trendlerine bakmamızda güzel sonuç verecektir. Aslında bilişsel davranışçı terapinin duygu, düşünce ve davranışlar üzerine yoğunlaştığı ve bu noktada irrasyonel yani senaryolaştırılmış ve olma ihtimali düşük olan düşünceler ve de rasyonel yani zihnimizde olma ihtimalleri yüksek olan ve daha gerçekçi olan düşüncelerin mantığı ile ilerlediği bilinmektedir. Düşüncelerimizde irasyonel düşünce mantığına yol açan düşüncelere neden olan bilişsel çarpıtmaların var olduğundan bahseden bir terapi ekolüdür ve bu noktada günümüzde şu an bdt'nin etkinliğinin depresyon, panik bozukluk, sosyal fobi, yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif komplesif bozukluk, şizofreni, kişilik bozukluğu, bipolar bozukluk, yeme bozuklukları ve somotoform bozukluk gibi birçok psikiyatrik bozuklukta klinik çalışmalarda gösterilmiştir
 
Bahsetmek istediğim diğer bir terapi ekolü ise Kabul ve Kararlılık Terapisidir yani kısaca ACT;
 
Aslında act'yi yorumlamak gerekirse nihai amacının zengin ve anlamlı bir yaşam olduğu söylenir bunu sağlamak için ise yaşamın en derin değerlerimizin rehberliğinde yürüdüğümüzde tüm benliğimizle içinde var olduğumuz eylemleri hayata geçirdiğimizde gerçekleştirebileceğimizi söyler. Aslında baktığımızda ACT zorlayıcı içsel yaşantılarımızı ortaya çıktığında onları anlamlı bir hayat yaşamamızın önünde engel olmaktan nasıl çıkarabileceğinizin yöntemlerini bize sunar yani nihai amacınız ise ortaya çıkabilecek yaşam içerisindeki engellerin aşılmasının hedefi olarak görmektedir. 
 
Peki diyeceksiniz bu ekolü diğerlerinden ayıran nedir? Biliyoruz ki danışanlar sıklıkla yaşantısal kaçınma prensibi doğrultusunda olumsuz duygu ve düşünceler gibi içsel yaşantılardan kurtulma gündemi ile tedaviye gelirler ancak ACT ise bu yaşantıları azaltmaya - değiştirmeye - bastırmaya ya da kontrol etmeye çalışmaz bunun yerine danışanlar çeşitli beceriler edinerek istenmeyen düşünce ve duyguların kendi davranışları ve hayatları üzerindeki etkisini azaltmayı öğretir. Danışanlar içsel yaşantılarının insan olmanın ve yaşam sahibi olmanın bir parçası olduğunu fark ederek onlara karşı değişikliklere mücadeleyi bırakmayı bu işlerle yaşantılarına sahibi olarak onların var olmalarına izin vermeyi geldikleri zaman onları misafir etmeyi gidecekleri zaman da yine gitmelerine izin vermeyi öğrenirler.
 
Bir diğer bahsetmek istediğim Terapi Ekolü ise EMDR;
 
Emdr'ı Türkçe manası ile özetlemem gerekirse göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme olarak adlandırabiliriz. Aslında kendisi adaptif bilgi işleme modeline dayanmaktadır. Bu modele göre travma gerçekleştiği andaki haliyle beyindeki nöral ağlarda kaydedilir ve depolanır bugün yaşanan ve travmatik olgu haline gelen herhangi bir durum kişinin bu anı ile ilişkisi olan olumsuz düşünce ve duygularını aktive edebilir çift yönlü uyarımlar yapılır ve bu işleme yöntemi ile yeni nöral yollar oluşturulur depolanmış travmaya ulaşılır bu travmatik anı yeniden işlenir ve anının adaptif anı ağaları ile entegre olması sağlanır Bu da travmatik anı ile ilgili yeni çağrışımlar oluşturulur ve adaptif davranışlar artar.
 
BU açıdan EMDR'nin ne vaat ettiğini sorarsanız fizikolojik, fiziksel ve cinsel tüm travmaların yeniden yapılandırılması ve adaptif bir hale bürünmesi beklenir.
 
Örnek vermek gerekirse geçmişte bir anımızda ben suçluyum inancımız mevcutsa EMDR bunu işleyerek benim sorumluluğum değil ben kendimi korumak için elimden geleni en iyisini yapabilirim şeklinde bunu işleyecektir ya da tehlikedeyim inancımız varsa artık geçti şimdi güvendeyim inancına sağlıklı bir şekilde kişi kendisini bırakabilir. Bu noktada tabii ki emdr'ın ele aldığı bazı konular mevcuttur. Depresyon, Panik bozukluk, Psikotik bozukluk, Kronik ağrılar, Fantom ağrılar, Obsesif Kompülsif bozukluk ve başlıca konularından biri olan Travma özellikle çalıştığı konulardandır.
 
Bir diğer terapi ekolümüz ise Şema Terapi; 
 
Şema terapiden şöyle bahsedebiliriz. Ana hedef bireylerin var olan örüntülerinin dolayısıyla şemalarının çocukluk ve gençlik dönemlerindeki işlevsel olmayan koşullarının bir sonucu olduğunu anlamalarına yardımcı olan bir modeldir. Bu modelde psikolojik sorunların gelişiminde temel duygusal gereksinimlerin karşılanmasına hasara yol açan bir durum mevcuttur. Ebeveynlik biçiminin belirleyiciliği dikkat çeker bu noktada. Bunlar duygusal olarak ihmal edilme, örseleyicici ve aşırı koruyucu ebeveynlik olarak sınıflandırılır. Temel duygusal gereksinimler ise güvenli bağlanma duygu ve gereksinimlerin ifadesi, hareket ve keşif özgürlüğü, sınırların korunması,kendiliğindenlik ve oyundur. 
 
Şemalar bireylerin yaşamlarını pek çok alanda olumsuz etkileyen sonuçlar doğurur erken dönemde kendilerine zarar vermiş koşulların yetişkinlik döneminde de kaçınılmaz olarak yeniden yaratılmasına yol açar şemalar. Bu noktada terapistin nihai hedefi danışanların kendi gereksinimlerini tanıyarak bu gereksinimlerinin daha yeterli ve uygun biçimde karşılanmasına yardımcı olmaktır. Sağlıklı yetişkin kavramı bireylerin kendi gereksinimleri ile diğerlerinin gereksinimleri arasında sağlıklı bir denge bulabilmesi ve bunu yaparken durumsal gereksinimleri de değerlendirmesi kendi sınırlarını bilmesi üzerine kurulur.